Son günlerde Marmara Bölgesi, düzenli olarak meydana gelen depremlerle adeta sarsılmış durumda. Özellikle 28 Eylül 2023 tarihinde yaşanan 5.7 büyüklüğündeki depremin etkileri, İstanbul'dan Uşak'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada hissedildi. Bu durum, bölge halkında kaygı ve merak oluştururken, uzmanlar tarafından yapılan açıklamalar bu kaygıyı artıran unsurlar arasında yer aldı. Marmara bölgesinin jeolojik yapısı, bu tür sarsıntılara maruz kalma riskinin yüksek olduğunu gösterirken, deprem sonrası alınacak önlemler ve yapılacak çalışmalar da büyük bir önem taşımaktadır.
28 Eylül'deki depremin merkezi Sakarya’nın Sapanca ilçesi olarak kaydedildi. Ancak yaşanan sarsıntı, sadece Sakarya ile sınırlı kalmadı. İstanbul, Kocaeli, Bursa, Tekirdağ ve Uşak gibi illerde de hissedilen bu deprem, vatandaşların günlük yaşamını olumsuz etkiledi. Özellikle büyük şehirlerde binaların yapısal güvenliği hakkında endişeler açığa çıkarken, binaların sağlamlığı ile ilgili sorular gündeme geldi. Depremin ardından, İstanbul genelinde yapılan anketler, insanların büyük bir kısmının depreme karşı hazırlıksız olduğunu ortaya koydu. Sakarya ve çevresinde, binaların durumu hakkında mevcut olan bilgi eksikliği de dikkat çeken diğer bir unsur oldu.
Uzmanlar, Marmara Bölgesi'nde yaşanan bu depremin, bölgenin jeolojik yapısı gereği herhangi bir zaman diliminde daha büyük depremlerin yaşanabileceği uyarılarını yapmaya başladı. Bu tür durumlarda alınacak önlemlerin ve yapılması gereken hazırlıkların önemi bir kez daha ön plana çıkıyor. Deprem öncesi, anı ve sonrası için toplumsal bilinçlenmenin artırılması gerektiği vurgusu yapıldı. Yerel yönetimlerin, acil durum planları ve eğitimi konusunda daha aktif rol alması gerektiği belirtilirken, bu tür depremlere karşı dayanıklılığı artırmak için acil eylem planlarının bir an önce hayata geçirilmesi gerektiği ifade edildi. Ayrıca, yapı standartlarının yükseltilmesi ve rutin kontrol mekanizmalarının işlevsel hale getirilmesinin önemi de bir o kadar büyük.
Sonuç olarak, Marmara Bölgesi'nde yaşanan bu deprem, bölgenin deprem riski açısından hassas doğasını bir kez daha gözler önüne serdi. Yerel halkın bu tür olaylara karşı bilinçlendirilmesi ve yapılacak çalışmaların kapsamının genişletilmesi, gelecekte yaşanabilecek olaylar için ciddi bir önlem olacaktır. Bu tür depremlerin yaşandığı bölgelerde yapılacak her türlü kamu bilinci oluşturma çalışması, bireylerin kendi güvenliklerini tehlikeye atmadan yaşamalarını sağlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, yerel yönetimlerin ve devletin bu konularda daha fazla bilgi ve kaynak sağlaması, toplumsal dayanışmayı artıracaktır. Marmara Bölgesi’ndeki depremler, yalnızca bir doğal afet değil, aynı zamanda toplumsal ve yapısal dönüşüm süreçlerini de harekete geçiren birer uyarı olarak değerlendirilmeli.
Marmara bölgesinin sarsıntılarla dolu tarihinin getirdiği bu tür olaylar, toplumu derinden etkileyerek, hem fiziksel hem de psikolojik anlamda uzun süreli etkiler bırakmaktadır. Dolayısıyla, yaşadığımız bu doğal olaylara karşı hazırlıklı olmak ve çözüm üretmeye yönelik eylemlere yönelmek, hem bireysel hem de kolektif bir sorumluluktur. Depremler, kaderimiz değil, bir hazırlık sürecinin parçasıdır. Unutulmamalıdır ki, deprem gerçeği ile yüzleşmek, yaşam kalitemizi artıracak ve güvenli bir gelecek inşa etmemizi sağlayacaktır.